2 Nisan 2009 Perşembe

Martin Mystére ile Borges Macerası üzerine kısa bir söyleşiye ne dersiniz? Elbette içinde bilmeceniz saklı.

Dün akşam uçağa atlayıp, soluğu Washington News 3 Numarada aldım. Sebebi belli; size bilmece hazırlamak. Kapıyı Java açtı. Onu çizgi romandan çok iyi tanımama rağmen, karşımda duran bu iri cüsseli Neandarthal adamdan ürküp bir adım geriledim. Sağır dilsiz alfabesi ile konuşan ancak kendisine söylenenleri anlayan Java’ya, “Martin Mystére ile çok önemli bir konu hakkında görüşecektim,”dedim. Geçmem için yana çekilip kapıyı ardına kadar açtı.

Çizgili kumaştan rahat koltukların, ortada cam sehpanın, kitaplarla ve sayısız ilginç obje ile dolu kitaplığın olduğu bu çok hoşuma giden salona geçip oturdum. Martin Mystére, telefonda menejeri Aaron ile tartışıyordu yine. Gülümsedim. Kabarık sarı saçları, güçlü atletik bedenine geçirdiği şık kıyafeti ve uzun cümlelerle hiç susmamacasına konuşan Martin Mystére karşımdaydı işte.

Telefon görüşmesi bitip yanımdaki kanepeye oturdu. Ona, Türkiye’den kendisiyle söyleşi yapmaya geldiğimi, bu söyleşinin bayanlusin.blogspot.com adresinde bir bilmece eşliğinde yayınlanacağını, söyledim. O, elbette abc televizyonu için hazırladığı Mystére’s mysteries programını ve yazmakta olduğu ve daha şimdiden çok geciktiği için az önce menejeri ile tartıştığı kitabını bahane göstererek, buna hiç vaktinin olmadığını, söyledi.





Mystére'in oturduğu ev, Washington News 3 Numara

İltifattan pek hoşlandığını bildiğim Mystére’e, onun ülkemizde çok tanınıp sevildiğini, kitaplarının temelinde olan o müthiş bilgilerle zihnimizde karanlıkta kalmış bir çok konuyu aydınlattığını, gelişmiş mizah anlayışı ile bizi kendisine hayran bıraktığını, insancıl ve anti-militarist tavrı ile ona sonsuz saygı duyduğumuzu, meraklı oluşu, kitaplara düşkünlüğü, yakışıklılığı ve karizmatik görünüşü ile ülkemizin hanımlarının kalbini çaldığını, söyledim. Ben bunları söyleyince, elinde tepsiyle bize kahve getiren Java kıs kıs gülmeye başladı. Mystére’in hoşuna gitmişti söylediklerim, ama hala ikna olmuş değildi. “Bana ne işle meşgul olduğunuzu söyler misiniz, Bayan Lusin?” dedi.

İstanbul’da, Kütüphâne-i Umûmî-i Osmanî’de restoratör olduğumu (daha havalı olsun diye Beyazıt Kütüphanesi demek yerine böyle demeyi tercih ettim), görevim nedeniyle bir çok elyazmasını yakından incelediğimi ve onları tekrar hayata döndürmenin mutluluğuna eriştiğimi anlattım. Sonra çantamdan bir paket çıkarıp, sehpaya bıraktım. “Size hediye olarak ünlü Arap mucidi Cezeri’nin Kitab fi ma'rifeti'l-hiyeli'l-hendesiye adlı nadide eserini getirdim,” dedim.


Kitaplara olan aşırı düşkünlüğünü bildiğim Mystére artık hayır demenin, ayıp etmekle eş değer olacağını düşünüp, gülümsedi. “Vakit geçirmeden başlayalım öyleyse,” dedi.

“Vaktinizi çok almayacağım. Aslında size sadece Borges’le ilgili olan maceranızla ilgili birkaç soru soracağım. Çünkü Borges’e tutkun geniş bir okur kitlesi var ülkemizde,” dediğimde, “ah, Borges vakası...” diye mırıldandı.

Lusin: Evet, Columbia Üniversitesi Latin Amerika Edebiyatı Profesörü Milo Temesvar ile birlikte atıldığınız bu macera ile çok ilgileniyorum. Aslına bakarsanız en eğlendiğim maceralarınızdan biriydi. Aksiyon azdı ve bir kütüphanede kitaplar içine dalarak bir bilmecenin parçalarını birleştirmeye çalışıyordunuz. Orada sizinle olmayı nasıl istedim, anlatamam.

Mystére: Keşke olsaydınız bayan Lusin! Binlerce dağınık kitap arasında işimize yarayacak bir bilgiye ulaşmak için nasıl uğraştığımızı biliyorsunuz. Sizin gibi kütüphanelere aşina bir hanımefendi ile işimiz gerçekten daha kolay olurdu.

Lusin: Evet, Dewey metoduna göre düzenlenmemişti eski Buenos Aires Kütüphanesi. Kitapların biçimlerini esas alan, eski bir sınıflandırma sistemi kullanılıyordu ve ben bu sınıflandırma sistemine hakimim. Yeni yerine taşınan Buenos Aires Ulusal Kütüphensi şimdi yeni teknolojilerle donatılmış durumda ve aradığınız her şeyi bulmak çok kolay. Ben yine de eskisini tercih ederdim.

Herneyse. Ben ve okurlarının çoğu Borges’in yazdıklarının hayal ürünü değil de bir gerçeğin ifadesi olmasını öyle çok isteriz ki! Bu maceranızla bu dileğimizi bir şekilde gerçeğe dönüştürdünüz. Bunun için size teşekkür borçluyuz. Benim bildiğim, ama okuyucularımızı aydınlatmak için özetleyerek anlatmanızı istediğim şey şu: Borges’le ilgili olarak maceranıza yön veren temel bilgi neydi?

Yeni Buenos Aires Kütüphanesi eskizi


Mystére: Şöyle özetleyebiliriz: İlk izleğimizi temellendiren Temesvar’dan gelen bilgi, Buenos Aires Kütüphanesi’ne saklanmış bir kitap olduğu yönündeydi ve Borges’in Yaradanın sonsuz gücünü açıkladığı, yaratılanların ve her şeyin kitabı, diye tarif edilen o evrensel elyazmasını okuduğunu, özellikle bir kitabını bu elyazmasına dayanarak yazdığını, bu durumda Borges’in o kitabında geçen isim ve olayların düş ürünü olmayıp, gerçek olduğunu, sözü geçen kitaptaki kahramanın, kitaptan korkup, onu Buenos Aires’teki bir kitaplığa sakladığını, Borges’in aslında bu kahramanla kendisini ve kendi yaşadığı bir olayı anlattığını içeriyordu. Öyküde anlatıldığına göre, kitabın sayfa sayısı sonsuz ve sayfaları çevirerek başını ve sonunu bulmak imkansız. Çünkü durmadan yenileri çıkıyor. Ayrıca Borges sayfaların gelişigüzel numaralandırıldığını söylüyor.

Lusin: Evet, ben de zaten ilk olarak site oyuncularından bu kitabın adını bulmalarını isteyeceğim. Oyunculardan çoğu bu kitabı yakından tanıyor zaten.

Bu macerada siz, kütüphanenin ıssız koridorlarında dolaşırken, ezeli düşmanınız Kara Adamlar da sizi öldürmeye çalışıyorlar. Ancak siz onları fark etmeden Kara Adamlar başka bir çete tarafından, kitaplar silah olarak kullanılarak saf dışı bırakılıyor. İtiraf etmeliyim ki bu bölümleri okurken bir güldürü filmi izliyor gibi eğlendim.

Mystére: Tahmin edersiniz ki Kara Adamların olduğu bir mevzuda asla gülmem ben.

Lusin: Biliyorum, ama her seferinde sizin, iyi adamların kazanması içimizi rahatlatıyor. Bir süre sonra, Temesvar’ın ateşli, duygulu ve aceleyle sonuca varılmış akıl yürütmeleri ile yanlış yolda olduğunuzu anlıyorsunuz. O kadar çabadan sonra oldukça can sıkıcı bir durum bu. Tam vazgeçmek üzereyken sizi durduran neydi?






Mystére: O gece bir düş gördüm. Borges vardı düşümde. Şöyleydi; Martin Mystére’ın Yazgısı adlı bir kitap buldum düşümde. Kitabın açabildiğim tek sayfasında kendi kendine bakan kendimi görüyordum. Metinde de o sırada yaptığım şey yazıyordu. Kitap bana odadan çıkmamı, ilerlememi, önüme çıkan aynadaki gizli geçidi açmamı vs talimatlarını veriyor ve sayfaları da ancak ben bunları yaptıkça açılıyordu. Mükemmel bir kitaptı!

Sonrasında Borges’le karşılaştım ve o bana yanlış yolda olduğumuzu izah etti. “Evren (başkaları buna kitap diyor) belirsiz ve belki de sonsuz sayıdaki sözcüklerden ve harflerden oluşur. Ve bu sınırsız kitabın tümceleri, harfleri bizleriz. Aramanız gereken kağıda basılı bir eser değil… Alfabesi kaplanlar, insanlar, labirentler, bıçaklar ve aynalar olan bir yazı. Sizin aradığınınız öykü değil, bu bambaşka bir öykü.”

Ona, neyi arayacağımı sorduğumda, bana “Gizli Mucize" adlı öyküde kahramanın gördüğü bir düşten bahsedildiğini söyleyerek bir kitap uzattı. Okudum. Orada, sabaha karşı, düşünde kendini Clementinum Kütüphanesine sığınmış olarak görmüş kitabın kahramanı. Kara gözlükleri olan bir kütüphane görevlisi ona, “ne arıyorsunuz?” diye sormuş. Hiladik de "Tanrı’yı arıyorum," diye yanıtlamış. Bunun üzerine görevli, "Tanrı, Clementinum’daki dört yüz bin kitaptan birinin sayfalarından bir tanesindeki harflerden biridir," demiş.

Sonra uyandım ve Telemesvar ile tartışarak, evrenin çok büyük bir kitap olarak düşünüldüğü fikrine ve Borges'in bununla ilgili kitabını bulmamız gerektiği sonucuna ulaştık.



Lusin: Evet, İslam Tasavvufçusu Muhiddin İbnül Arabi de ‘evren, uçsuz bucaksız, engin bir kitaptır,’ der.

Mystére: Çok doğru. İşte bundan sonra ben hala şüpheler içinde olsam da bir kitap değil, bir ‘şey’ aramamız gerektiğine karar verdik ve maceramız bizi Buenos Aires Ulusal Kütüphanesi’nin harita bölümüne getirdi. Bu arada Borges’in yanlış öykünün peşinde olduğumuzu söylemesinden yola çıkarak sonunda doğru öyküye ulaşmıştık.

Lusin: Evet, işte oyunculara soracağım ikinci soru da Borges’in bu öykü kitabı. Hatta onlara Sevan Nişanyan’ın 'Elif’in Öküzü ya da Sürprizler Kitabı’nın ilk maddesini ipucu olarak sunuyorum. Elif sözcüğünün Fenikece'sinin öküz olduğunu ve bu sözcüğün kendisini bilirlerse sorunun cevabını da bilebileceklerini buradan söyleyebilirim.

Peki Mystére, öküzün göz boşluklarına bastığınızda evrendeki her şeyi, her açıdan, üç boyutlu olarak, aynı anda görmek, nasıl bir duyguydu? Geçmişi, geleceği her şeyi iki-üç santimlik bir harften görüyordunuz. Üstelik buna hiç de hazırlıklı değildiniz.

Mystére: Müthiş! Müthiş farklı bir deneyimdi. Gerçi ben sadece birkaç saniye bakma şansına eriştim. İçimde sonsuz hayranlık ve acıma duydum, ağlamak istedim.

Lusin: Zamanınızı aldım Martin Mystére, çok teşekkür ederim.

Mystére: Bayan Lusin, Java ve ben, sizi yeni açılan bir Arjantin restoranında ağırlamak isteriz. Geleneksel bir Arjantin yemeği olan Asedo’yu veya Empanaba’yı mutlaka tatmalısınız.

Lusin: Çok teşekkür ederim. Ama ilk uçakla İstanbul’a evime dönüp, bilmeceyi hazırlamak istiyorum.

not: mavi bölümlerde sorularınız var. özetle söyleyeyim, mystére'in borges macerasında, borges'in iki adet kitabı sözkonusudur. martin okuru değilseniz bile borges okurusunuzdur. ikisi birden değilseniz, google emrinize amade. ama ikisinin de okuruysanız önünüzde saygıyla eğiliyorum:) hadi, yazın cevapları!

***

cevap: borges'in kum kitabı ve alef kitaplarından bahsettik bu bilmecede.



atilla bey, eksiksiz, doğru ve de pek güzel açıklamış. cevap hem doğru hem ufuk açıcı. çok teşekkür ederim. bu sefer resim hediye etmeye karar verdim. resimden pek anlamam ve dahası atilla bey'e böyle çocuksu çizgileri olan bir resim yerine daha farklı bir resim hediye etmem hoşuna giderdi muhtemelen. ama chagall öyle renkli, düşsel ve sevinç verici ki dayanamadım. umarım beğenir.

atilla bey'in hediyesi, chagall'ın "le violiniste bleu" tablosu.

not: atilla bey, ülkemizde çizgi romanlar farklı yayınevleri tarafından farklı seriler olarak yayımlanıyor, biliyorsunuz ve bu da oldukça karmaşaya neden oluyor. bilmecede sözü geçen sayılar, eski bir seriden:

aksoy yayınları'ndan 3. sayı-kum kitabı, 4. sayı-alef

halid, burada bilinebilir bilmeceler yazıp katılımın çok olmasını, ama o kadar da kolay sorular sormayıp azıcık da merak uyandırmasını istiyorum. ama evet sen de çok bilgilisin:)

ancak senin için bir filmden, üstelik zor bir soru var aklımda. bekle!:)

senin hediyen, lichtenstein'dan "drowning girl"

neden bu? üstelik neden hediyelerinden hep kızlar çıkıyor, hiç anlamış değilim. ancak araştırma yaparken, bu çizimi görünce, "hah, dedim. halid'in hediyesi işte bu!"

beğenmediysen bile katlanacaksın. böyle yani.:)



ve bu da darma'nın hediyesi! darma'nın bende karanlık duygular uyandırdığı açık. darma'nın şiirleri, bir yandan bıçağı karnına saplarken sevgilisinin, bir yandan da dünyanın görüp görebileceği en şefkatli bir şekilde onun saçını okşuyor gibi bir izlenim bırakır. hiç tekin değil. rahat, huzur kalmaz adamda:)

o yüzden hediyesi bosch'un "the garden of earthly delight" tablosundan bir ayrıntı.





4 yorum:

Günlerin Tortusu dedi ki...

1. Amantine Aurore Lucile Dupin (Barones Dudevant diye de tanınır) yazmakta olduğu bir kitaba kendi soyadını vermek istediğinde dönemin köşe başını tutan yazın insanları karşı çıkmış, o da nedir diye:

- "Dupin Kitabı" diye bir şey mi olur? Hem sen kadın başına nasıl yazarsın, otur oturduğun yerde, dikiş dik (bir baronese söylenecek laf değil ama), en olmadı kitabını oku, demişler.

Bunun üzerine çok üzülen ama kitabından son derece emin olan Bayan Dupin (ki kendisi doğumundan 101 yıl sonra Lupin adlı bir karakterin adına da esin kaynağı olacaktır) kendine bir müstear ad seçerek yayınlatmış kitabını.

Dupin Kitabı'nın Kum Kitabı olarak yayınlanmasının esas hikayesi budur.

2. Fenikelilerin öküze ne ad verdiklerini bilmem. Bu onların bileceği iş. Ben dikkatinizi çok ünlü bir Fenike birasına çekmek istiyorum bugün.

Wikipedia'ya göre bira dünyanın en eski ve en çok tüketilen alkollü içeceği. Tüm içecekler içinde ise sırası su ve çaydan sonra üçüncü. Birçok çeşidi var bilindiği üzere: Pilsen, Bock, Dunkel, Schwarzbier Lager tipi biraya; Kölsch, Porter, Stout, Amber Ale, Brown Ale, Pale Ale ise Ale tipi biraya örnek.

Çok kimse bilmez, ünlü İngiliz embriyolojist Sir Gavin Rylands de Beer (adından anlaşılmayacağı üzere) aslında bir şarapseverdir. İşinden vakit bulduğu zamanlarda ise tarihle ilgilenir. Fenikeliler esas ilgi alanıdır. Yaptığı araştırmalarda, Fenikelilerin bira türünün Ale olduğunu keşfetmiş ve bu birayı "AleF" diye adlandırmıştır. AleF'in Ale Finike'nin kısaltması olduğu ise açıktır.

Başınızı bu olmadık bilgilerle ağrıttığım için özürlerimi sunarım,

Saygılarımla,

Not: Bu arada Martin Mystere'in o macerası kaçıncı sayıdır?

dreamsact dedi ki...

İkincisi Alef tabi ki de, ilk sorulan öykünün adını hatırlayamadım ve tabi ki Google'dan kopya çekmeyeceğim..
Hep biliyorum ama olmaz ki böyle.. bana özel sorular mı hazırlıyorsun nedir..
Ve artık daha sahici ödüller bekliyorum.. tadı ve kokusu olan, dokunulabilir ödüller olmalı mesela..

darma dedi ki...

deli gönül abdal olmuş gezer alef alef deyu.

Adsız dedi ki...

Good evening

Great share, thanks for your time