29 Mayıs 2009 Cuma

mavinin çelişkisi I


Maviyi anlatacaktım size. Hissettiğim keder buna engel oluyor ama. Maviyi ilk kez düşündüğümde, burada müzik dinleyeceğimizi, erotik hikayeler fısıldayacağımızı, ruhumuzu yatıştıran bu renkle mutluluktan bahsedeceğimizi sanmıştım. Oysa mavinin peşine düştüğüm yolculukta gördüklerim, beni dehşete düşürdü. Dünyayı algılamayı seçtiğim halinin ne sığ, ne çiğ olduğunu şaşkınlıkla fark edip, kaba saba, vurdumduymaz kendimden utandım. Mavi yolculuğu, beni, şu modern, batılı, medeni dünyanın, entelektüel zırvalıklarıyla zevkle oyalanan beni, suçluluk duygusuyla kıvrandırıp, vicdanının ne ölçülü biçili, ne şeker renk, ne kör olduğunu anlatıp yerin dibine geçirdi.

Hayalimin saydam, camsı mavisi kırık dökük olmadan önce, mavi yazısından beklentim şöyleydi:

Maviyi sevdiğimizi söylediğimizde, insanların bizim hakkımızda müthiş olumlu bir fikir edinmesini isteriz. Mavi sever olarak ufuktan söz açar, denizlerin ve gökyüzünün sınırsız mavisiyle boyanmış mutlu gelecek ülküsüne sahip olduğumuzu bildiririz.

Mavi uzaklıktır yani, değil mi? Senin olmadığın yerdir mavi. Gelecektir. Ve senin bulunduğun yer rezil dünyanın bir köşesidir, ki ufka, umut ettiğin o mavi, o huzur dolu geleceğe asla ulaşamazsın. Mavi, ulaşamadığın yerdir. Senin olmadığın yer. Hep. Yazık!

Mavi deriz ve müzik duyulur. Pencereden gece mavisi süzülürken, ellerimizde buz gibi içkiler, blues dinleriz. Ah şu sıcaklar, yelpazeler şıkır şıkır, derkeeen, geniş müzik arşivimizden, Robert Johnson’ı bulup çıkarırız. Müzik, fiyakalıdır, ruhu arıtır.

Mississipi’de zenci köleler pamuk toplarken blues söylerler. Orada mavi olan tek şey, kölelerin hüzünleridir. Çaresizliğin, umutsuzluğun, açlığın, aşağılanmışlığın rengidir mavi.

Libidomuzun rengidir mavi; öpüşmelerin, okşayışların, ayıp fısıltıların, hışırtıların, iç çekmelerin, zevkli çığlıkların rengi. Sonra, kırışık çarşaflar üstünde uzanmışken şöyle bir konuşma geçer: “Sevgilim, şu blue movie terimi de nereden çıkmış, allahaşkına?” devam eder kadın, budala ve sıkıcı ve kıkırdayarak “ baby blue’dan mı?”
Erkek, bilgisi ve çok çekici üslubuyla yatağa atmayı becerdiği kadın için veda öpücüğü gibi şu son sözleri söyler: “Brewer’s Dictionary of Phrase and Fable, erotik film demek olan Blue Movie terimini, Çinliler’in genelevlerinin dışının mavi boyama geleneğinden türetildiği şeklinde önerir, ki hayal gücünün sınırlarını çok zorlasa da ben de bu açıklamayı yeğlerim.” Erkek bir sigara yakar, sigaranın halka halka yayılan mavi dumanına bakarken, “Oxford English Dictionary, mavi için, ‘en azından on dokuzuncu yüzyıl başlarından beri edepsiz ve müstehcen konuşmayı anlattığını’ yazar.” Artık bu noktada kadını çoktan unutmuş olsa da kendi sesinin şehvetine kapılıp şöyle devam eder;” Oysa on sekizinci yüzyıla kadar sözcük ‘blew’ olarak yazılırdı.” Erkek, kendini Corto Maltese kılığında hayal etmektedir şimdi, asıl orgazmı şimdi yaşıyormuş gibi esrik, “Yengeç ve Oğlak dönencesi arasında kalan denizcilerin günlerce rüzgar essin de yolumuza devam edelim, diye beklediklerinden olsa gerek…” der.

Kadın ticareti, seks işçiliği her durumda sömürü amaçlıdır. Dünyanın görmezden gelmeyi tercih ettiği en temel insan hakları ihlallerinden biridir. Her blue movie, kadınlara karşı ırkçı, cinsiyetçi bir şiddet içerir. Mavinin tercümesi burada tecavüzdür.



Mavi yolculuğuna çıkmadan önce onun hakkında hissettiklerim yaklaşık böyle şeylerdi. Acıklı mı? Oysa henüz başlamadım bile. Maviyi bulmak için gitmem gereken kuzeybatı Afganistan’a, Sar-i seng’e yaptığım yolculuğu anlattığımda asıl acıyı o zaman hissedeceğiz. Sinek ısıkları ile kaşınan tenim, yüksek uçurumlara düşme korkusuyla kilometrelerce yürüdüğüm için su toplamış ayaklarımda değil de yüreğimin en derin yerinde hissediyorum Afganistan’ın acısını. Orada şunu gördüm ki, blues söylemek Mississipi’nin zenci kölelerine ne kadar yakışırsa, Afganlılara da o kadar yakışır. Allah adına ve Allah için cinayetlerin işlendiği bu ülkedeyken onlara, mücadele edip durdukları şeytanın onları çoktan terk ettiğini, mavi göğe bakarak aradıkları Allah’ın ise onları hiç umursamadığını söylemedim.

Elimde sürekli taşıyorum, Sar-i seng’ten çıkarılmış, adı bilmece olan parlak mavi taşımı ve gözümü alamıyorum, içindeki ‘aptal altını’ denilen sarı demir pirit taneciklerinden… Evrenin taştan, minyatür örneğini tutuyorum sanki ve canımı acıtacak kadar sıkıyorum onu avuçlarımda.






. duman


. pusarık



. neo


. atilla

13 yorum:

pusarık dedi ki...

mavinin yalancılığından da bahsetmelisin muhakkak... ah o mavi, göğün mavisi ışıkları kıra kıra göze söylediği yalanı koyultur... erkeklerin aldatıcılığı kadar kanıksanır nedense; pembe yalanlar dile düşer, mavi ufka...

dalgaduman dedi ki...

mavi seven adamdan hayır gelmez.

Günlerin Tortusu dedi ki...

- Alo,
- ...
- Hayır efendim, lapis lazuli bir laz yemeği değildir efendim. Bir taştır, mavi, masmavi. Taşıyan kişinin sıkıntısını aldığı söylenir.

-----

- Alo,
- ...
- Hayır efendim, lapis lazuli Çin'de bir eyalet değildir efendim. Bir taştır, mavi, masmavi. Taşıyan kişinin dalgınlığını alır efendim.

-----

- Alo,
- ...
- Hayır efendim, lapis lazuli Nişantaşı'nda bir mağaza adı değildir efendim. Bir taştır, mavi, masmavi. Gerçi o renkte elbiseleri severim. Sesinizden sizin de sevdiğinizi düşündüm bir an.
- …
-Hayır, özür dilerim efendim, saygısızlık etmek istememiştim efendim.

-----

- Alo,
- …
- Hayır efendim, lapis lazuli bir tavus kuşu cinsi değildir efendim. Bir taştır, mavi, masmavi.
- …
- Hayır, kuş tüyü yastık markası da değildir, efendim. Taşıyan kişiye zaman zaman mutluluk verdiği söylenir.

-----

- Alo,
- …
- Evet efendim, lapis lazuli bir taştır mavi, masmavi. Taşıyan kişinin zihnini açar. Sizde de vardı, değil mi, efendim?

neo dedi ki...

pek karanlık -fekat o derece güzel, sarsıcı- bu mavi tarihine alternatif, neşeli bir şeyler yazabilir miyim aceba diye sadık dostum google'a başvurdum, bir de evdeki tuğla gibi ingilizce sözlüklere. pek neşeli bir şey bulamadım, mavi hep peşine hüznü, şiddeti, mutsuzluğu takmış dolaşıyor. avustralya ve yeni zelanda argosunda kavga/tartışma anlamında da kullanılıyormuş blue.. yine ingilizce argoda polis demekmiş. mutsuz gün manasında "blue day" deniyormuş vs.

sorduğun taşın adı da lapis lazuli, türkçede azurit, laciverttaşı diye de geçiyor. şifalı olduğuna inanılıyormuş. bir sitede "aman dikkatli kullanın çok güçlüdür" falan denmiş, o derece.

lusin dedi ki...

pusarık, sevgili pusarık,
bu şiirsel ve fakat küskün mavi yorumun için çok teşekkür ederim. mavi yalanı mı düşündürtüyor sana. belki denizi avuçlarına ilk aldığında onun beklediğin gibi mavi değil de sıradan bir su renginde olduğunu gördüğün içindir bu. erkekler mi yalan söyler? yalan için başka bir zaman uzun uzun konuşalım ama yalanın rengi için, erkek çocuklarının rengi olan maviyi değil de gerçeği duymak istemeyen kız çocuklarının pembesinden bahsediyormuşsun gibi geldi.

kalbi aşk yarası ile sıkılanlar için mavi değil de tüm dünya yalan be pusarık'çığım, ne dersin?

lusin dedi ki...

vay vay vaaay, duman gelmiş! ben sana küsmüştüm, ama bağışlamam için şu kısacık ziyaretin bile yetiyor, duman.

maviyi seven adamdan hayır gelmeyebilir. bu konuda benim d ebildiklerim var. ama bakalım sen neden böyle dedin, bunu önce dinleyelim. eğer bunu açıklarsan, hakkında konuşacağız. onu açıklamak istemezsen şunu açıkla, hangi rengi seven adamdan hayır gelir? sen bir renk olsan hangi renk olyrdun, bunları söyle.

gel ve açıkla! çabuk! belki hala tümden bağışlamamışımdır seni çünkü.

:P

lusin dedi ki...

:)
atilla,
:)
:)
bak, gülmekten konuşamıyorum. çok eğlenceli olmuş bu yahu. hele sonuyla filan, fıkra gibi. ne kadar ince ve kıvrak ve parlak bir düşünüş biçimin var.

biliyorsun, seni, yorumlarını kıskanıyorum. şu an hem yazını tekrar tekrar okuyup gülüyor, müthiş dostça duygularla hayranlık duyuyorum sana hem de kıskançlıkla tırnaklarımı kanıtırcasına avuçlarıma geçiriyorum. ne olacak halim bilmiyorum.

bıy bıy bıy diyerek uzaklaşır bayanlusin.

lusin dedi ki...

neo, canım!
demek o kadar uğraştın,ha? seviyorum seni. keşke o kocaman sözlüklere bakarken yanında olsaydım, önüne düşen saçlarını toplasaydım.

söylediklerin ne kadar doğru. ama bir yanlış var orada. bu yanlış bana mavinin çelişkisinin yönünü değiştirip, afganistan gezisi yerine mavinin türleri hakkın da yazı yazmama neden oldu. yazıyı okuyunca, yanlışın nerede olduğunu da göreceksin.

bay!

pusarık dedi ki...

beni mavinin yalancılığına inandıran sudan ziyade ufuktu. Nasıl olurda beyaz görünen mavi, ufka doğru koyulan mavilik ışık kırılmasından ibaret olabilirdi? ama bana okulda öğretilen buydu. soğuk renk mavinin renk ısının kırmızıdan kat be kat yüksek oluşuyla iyiden doldum maviye işte, sınavda "yalancı mavi" dedim eh tabi aklımda da öylece yer etti.

ve bir adam vardı - kadının olduğu yerde bir adam muhakakk oluyor, tuhaf değil mi? - mavi severdi. evet, mavi seven adamlardan hayır gelmiyor...

yalancılığı cinsiyete bağlamıyorum, sorun yalanın cinsinin cinsiyete göre farklılaşıyor olması... yalan söylemeyen o kadar az insan var ki... bunu görmemek için pembe yetmez kör karayı bulmak gerek.

aşk mavili morlu bulanık bir renk benim için, yalan dünya, öyle.

duman dedi ki...

maviyi kırmızıyı boşver be lusin.
şu anda çok önemli bir tabak yeşil eriğin ve bir şişe yeşil efenin tam ortasındayım ben.
yeşilmişik,içindeymişik bizmişik gibi:)

lusin dedi ki...

anlıyorum pusarık. sen bunu yazarak, benim ilk önce rengin kimyası hakkında yazmam gerektiğini de iletmiş oldun. rengin kimyası konusu ise aşkın kimyası kadar karışık ve zor bir konu. birazcık okuyunca, insanın ne yetersiz olduğunu, doğanın, nasıl desem ne zeki olduğunu filan da anlamaya başlıyorsun. konuşuruz bunun da hakkında.

ama bizim renkleri soğuk renk, sıcak renk olarak adlandırmamız, kırmızıyı bir uyarı, maviyi bir genişlik filan olarak algılamamız hep kültürel kodlarla ilgili. ve bu kültürel kodlar, doğanın hiç umrunda değil. mavi yalancıysa, önümde duran şu lapis taşı mesela, sadece mavi ışığı emmiyor aslında. sadece maviyi yansıtıyor. sahip olmadığı tek renk mavi yani. buna ne demeli? bir de insan gözünün ve beyninin çok ama çok küçük dalga boylarını algılayabildiğini hesaba katarsak renkler evreninini anlamlandırmaya çalışan bizlerin ne zavallı olduğu daha bir ortaya çıkar.

pusarık, ben evreni anlamlandırmaya çalışırken şu gerçek ve yalan parametresinden iyice çıktım. kendimi burada durduruyorum, yalan konusunda konuşacağız ilerde çünkü.

aşk ile çarpışmak çok güzel bir şey. ister kalbin kırılsın, ister unufak ol. şu sıkıcı dünyada aşk macerasını yaşama şansına erişmiş, yaşarken de mavi yalanlarla kalbin kırılmış, ne olacak yani. hayatına renk gelmiş yahu, daha ne istersin!

ve sevgili pusarık sana bir sır vereyim, önündeki aşk maceraları içinde daha ne yalan kırmızılar, eflatunlar, sarılar göreceksin. gör de! görelim! gönlümüze düşen ışık hiç eksilmesin!

:)
amin!

lusin dedi ki...

veeee duman!
her yeşil gecenin bir de sabahı var işte. bak, akşam rüzgar çıkmışken, bayan lusin kendine şöyle güzel, sağlam bir çay demledi ve sabahın köründe de cin gibi uyandı. ya sen? başın ağrıyor değil mi? kendini yataktan ancak kazıyarak koparttın. alkolün zihninde oynaştığı yerlerde şimdi kasvetli bir boşluk var. şu renksiz güne bakıp, acaba bayan lusin bugün hangi rengi yazmış diye buraya gelmedin mi? geldin!

buraya geldiğine göre bayan lusin'de bulacağın şey avuç avuç sarı şefkat, yumuşak fıstık yeşili gülüşler, dumanı üstünde nefis bir kahve olacak. nasıl, iyi misin şimdi biraz. peki, biraz da mavi mavi üflüyorum yüzüne. günaydın:)

Adsız dedi ki...

Your blog keeps getting better and better! Your older articles are not as good as newer ones you have a lot more creativity and originality now keep it up!