27 Haziran 2009 Cumartesi

cumartesi kahvaltısı

ve bir ceza!

kime bu ceza? bana. bana! son üç yorumu kaybettim. çok şaşkınım bu aralar, bağışlayın beni derhal. lütfen. aklımda ama: pusarık, anneler ve kızları filminden bahsediyor, togliatti, şu soğuk dere için munzur ırmağı önerisini getiriyor ve sonra halid... şey... diyordu. şey... vittoria de sica ile yılmaz güney filmlerinin örtüştüğü noktaların benim buluşum olmadığını, günaydın yani bana, yılmaz güney'in sinemasının yeni gerçekçi olarak adlandırıldığını... başıma vura vura, sivri dili ile beni kırbaşlaya kırbaçlaya anlatıyordu. ben halid'in düşüncesini, öfkeyle, kibirle, küstahlıkla dillendirmesini ne çok severim. eğer konuşacaksa, onu kışkırtmaktan da geri durmamak gerek, derim, ama çok da korkarım. çok şükür, çok şükür, aynı taraftayız hep!:)
halid, vezir kebabı yok sana. bak, güzel bir cumartesi kahvaltısı fotoğrafı var onun yerine.
bağışladınız mı beni? yoksa şu kayayı, yüksek tepeye çıkarıp, sonra oradan yuvarlayıp, sonra tekrar tepeye...

9 yorum:

Banu dedi ki...

Simon buradaysa Amadeo nerede, Amadeo buradaysa Simnon nerede?

Adsız dedi ki...

:)

Evet birilerinin İtalyan yeni gerçekçiliği içinde adlandırdığını fakat benim buna neden katılmadığımı da söylemiştim..!

Yok yok, ben daha yazmam buraya.. sözlerimin çarpıtılması yetmiyormuş gibi yalan vaatlerle de kandırılıyorum.. :)

lusin dedi ki...

amaaan boşuna kendime eziyet etmişim. işte, blogger şeytanı ile yaptığım bir anlaşma uyarınca, gelecek yazıda ruhumu ona, sadece ona satmam karşılığında yorumlarınızı kablolardan bulup çıkardı benim için. değer mi? değer! bir ilke meselesi bu. burada, bana duyacağınız güveni kaybedeceğime, ruhumu şeytana satarım daha iyi:) sanki şeytanla daha önce her türden anlaşma yapmamış; ruhu, şeytanın iştahını kabartacak kadar masummuş, onun tarafından fethedilmeyi şaşkınlıkla karşılamış biri gibi bir izlenim bıraktıysam riyakarlık olur bu. bunu yapmayacağım. ancak şununla övünebilirim ki, ruhumu şeytanla yaptığım her mesaiden sonra geri kazandım. biraz hırpalanmış, örselenmiş, pandora kutusu kat kat açılmış, saçılmış olabilir. orada, kendi ruhumda gördüğüm söze gelmez çarpık duygular, mahrem fikirler, dipsiz korkular, müstehcen istekler, ayıp hırslar, çirkin dilekler insanın, sadece ne mucizevi olduğunu anlamamı sağladı. şeytanla karşılaşmamış, şeytanla bir pazarlığa oturmamış, ruhunu şeytandan geri almak için uğraşmamış bir insanın ne sıkıcı olduğunu düşünebiliyor musunuz?

keselim tıraşı. boş laf bunlar. tanrı sizi şeytandan korusun!


neyse. neymiş? yorumlarınız bulunmuş. şöyle imiş efendim:

togliatti:

"o sizin guzelliginiz efenim.
tamamdir, buyrun munzur irmaginin buz gibi sularina ;) hic gitmedim, gormedim ama, olsun."

pusarık:

"anneler ve kızları filmden esmişti, zeki müren nedendir bilemiyorum ama tahminim "italyanların pavarottisi var da bizim başımız kel mi, havalı saçları ışıl ışıl giysileriyle zeki mürenciğimiz var" fikriyle galiba :)

italyayla boy ölçüşmek nerden icap etti, dersen; de sica karşısında yılmaz güney kısa kaldı biraz sanki, bir anlık boy kompleksi diyelim..."

halid:
"
Şimdi..
İtalyan Yeni Gerçekçiliği (ya da Toplumcu Gerçekçiliği) ile Yılmaz Güney sineması arasında ilk ilişki kuran sen değilsin sevgili Lusin. Nasıl ki ilk elmayı yiyen sen değilsen.. :)

Benzer yanları olduğunu kabul etmekle birlikte iddia edildiği düzeyde bir durum olduğunu kabul etmedim hiç. Ki kimi eleştirmenler ve akademisyenler Yılmaz Güney'i yeni gerçekçilik akımı içinde kabul ederler.. Kendi adıma bu ilişkinin -en fazla- öncüllük ardıllık ilişkisi olabileceğini söylerim. Yani empresyonistlerle (bkz. Cezanne) kübistler (bkz. Picasso ya da Braque) arasındaki ilişki ne kadarsa o kadardır.
Evet, iki filmde de kullanılan hoş bir motif yakalamışsın; falcı ve üfürükçü hoca. Lakin bu ne İtalyan yeni gerçekçilerine ne de Güney'e maledilemeyecek kadar kadim bir motiftir. Balkanlardan itibaren bütün Doğu'da üretilmiş eserlerde yüzlerce yıldır kullanılır zira bu coğrafyanın bir gerçeğidir. Zaten Yılmaz Güney de kendi sinema çizgisinin Balkanlar ve Doğu Bloku ülkelerinin sinemasıyla gerek yapım gerek çekim gerekse içerik anlamında kaçınılmaz olarak benzeşeceğini zira dertlerin benzer olduğunu söyler.. biz buraya bir de Akdeniz'in arsız çocuğu İtalya'yı ekleyelim.

Bu entel ve ukala dili bir yana bırakıp (umarım bana böyle şeyler sormaman gerektiğini anlamışsındır), özümüze yani kebap meselesine dönmek istiyorum.. Vezir kebabı yapmıyorsun ama retorik kebabını iyi yapıyorsun :) Hani teknolojiye uzak birisi olsan eyvallah diyeceğim. Yemeksepeti denen bir olay var. İstediğin yemeği söylüyorsun, istediğin adrese gönderiyorlar. Bilmem anlatabildim mi..

Halid'in sevgisi kebapla doğru orantılı mıdır sorusu ise başka bir tartışmanın konusu olsun.."

lusin dedi ki...

banu,

utanç içindeyim! zır cehaletimin utancı bu. sözlerini tekrar tekrar okuyorum, ki sonunda bahsettiğin insanlara ait derinden bir mırıltı yükselsin içimden. yok. yok, yok!bu fotoğrafta olanlar kim? ben bilmiyorum. eh, evet koydum buraya da, fotoğraf muhteşem diye. sen bana anlat şimdi, olmaz mı? ölürüm meraktan.

lusin dedi ki...

halid, canım, hava ne sıcak, bunalıyorum. çığlık atacağım şimdi bu çaresizlikten. sonra o korkunç çığlığı duyup merakla tepemde toplaşıp aşağıya bakacak bulutlar, ve yağmur yağacak.

ne kadar şeker bir insanım, görüyorsun. bana iyi davran. zaten biraz da hastayım sanırım. seni hep bununla kandırdığımı düşünüyorsun, ama bak, ö-hö, ö-hö..

pusarık dedi ki...

zaten gereksiz yere lafı uzatmak olmuştu benimki, cezalık bir durum yok bence ;)

olur böyle aksilikler, hata insanlar için... hani o bir yana, kaya olsam bir tepeden yuvarlanıp durmak hoşuma giderdi, rock & roll da seviyorum...

Banu dedi ki...

Ben buraya cevap yorumu yazdım sanıyordum, rüya mı gördüm ne :)

lusin dedi ki...

ı-ıh. yok banu, yazmamışsın. rüya dedin de, dün gece necla isminde biriyle uğraştım. hiç tanımadığım biri, ama canımı sıkacak epey şey yaptı. bense hiç konuşamıyorum, onu sevmediğimi göstermek için, çocukların yaptığı gibi yüzümü buruşturup duruyorum.

eh, gerçekten merak ediyorum, hadi sen sahiden yaz artık.

Banu dedi ki...

Gönderememişim demek :) Amadeo ve Simon ikiz. Kazu da çekik gözlü kız. Blonde Redhead grubu...

Necla,'yı boş ver, rüyaya gömdün onu :)